Elazığ Halk Oyunlarını, oyun bölgelerinden "Halay Bölgesi" içinde ele almak gerekir. Elazığ
oyunları içinde "Bar" özelliği gösteren oyunlar varsa da bunlar çok azdır.
Elazığ Halk Oyunları “Halay Bölgesi" içinde hareketlilik açısından diğer il ve
bölgelere göre ağır ve estetiktir. Az miktarda, çok hareketli oyunlar da vardır. Oyun
tempolarını incelediğimiz zaman bu özellik hemen göze çarpmaktadır. Oyunlar
"Halay Bölgesindeki diğer oyunlara nazaran müzik ve oyun figürleri açısından
ayrıcalık gösterir. Öyle sanıyoruz ki, bu ayrıcalık Elazığ Halk Müziğinin, daha ziyade
Türk Sanat Müziğine yatkın olmasından ve müziğin klasik sazlarla icra edilmesinden
ileri gelmektedir. Müzikteki bu ayrıcalık, oyun müziklerinin zengin bölümlere sahip
olmasında, oyunlarda ise zengin figürlere sahip olmasında gözlenmektedir. Ayrıca
her yörede görülmeyen, her oyun formuna (figürüne, kalıbına) karşılık bir müzik
formunun bulunması da kayda değer bir durumdur.
Elazığ Halk Oyunları, genel olarak "tatlı sert" bir karaktere sahiplerdir. Erkek oyunlarıbiraz
daha sert ancak estetik, kadın ve kız oyunları ise biraz daha yumuşak ve tatlıdır. Komşu
vilayetimiz olan Diyarbakır’ın halayında görülen sertlik, Elazığ halayında mevcut değildir.
Ondaki sertlik ve figür azlığına karşılık, diğerinde (Elazığ Halayında) tatlı sertlik
ve figür zenginliği şeklindedir.
Altmışa yakın Elazığ oyunu vardır. Ancak, bugün yaşayan oyunların adedi yirmi - yirmi beş
kadardır. Bu oyunların birkaç tanesini oynanış biçimi ve özellikleriyle birlikte anlatacağız.
ÇAYDA ÇIRA OYUNU
Bu oyun, Elazığ’ın Harput Bucağından derlenmiştir. Oyun "Mumlu Dans"
namıyla dünyaca tanınmaktadır. ”Çayda Çıra” oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır.
Ancak, bunlar dilden dile dolaşan çeşitli halk masallarına benzemekte ve diğer
şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak
anlatılmaktadır.
Oyun, orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır. Araştırmamızda
halk arasında söylenen çeşitli efsaneler tespit ettik. Bunlardan bir örnek: Efsaneye
göre Hazar Gölü kenarında bir köyde birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar.
Erkeğin buluşma yerine gidebilmesi için gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir.
Buluşma gece olduğundan, kız çıra (Dındik) yakarak gence yerini belli etmektedir.
Genç ise, ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadır.
Bu durumu sezen kızın babası, buluşmanın yapılacağı bir gün erkeğin yüzerek
gölün ortalarına geldiği sıralarda çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına
sebep olur. Bunu fark eden kız da kendini suya atar, o da kaybolur.
Bunun üzerine bütün köylü toplanarak ellerindeki "Çıra" larla iki sevgiliyi aramaya
başlarlar. Efsaneye göre, bu olay üzerine ağıtlar yakılmış, türküler söylenmiş
ve çıra ile arama olayı oyunlaşarak günümüze kadar gelmiştir. (Benzer bir efsane de
Van yöresindeki “AHTAMARA” efsanesidir.)
Altınova'da yapılan görkemli bir düğünde geleneksel bir biçimde çay kenarında
kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, Somat'lar kurulmuş ve düğün bütün
coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan
Pembe HAN tabaklara çıralar, mumlar diktirip gençlerin ellerine vermiş ve önde
kendisi olmak üzere yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir biçimde girmişlerdir.
Bu buluşun mükemmelliği karşısında aşka gelen "Zurnacı Başı”, ellerindeki tabaklarla
ortalığı bir anda gündüze çeviren, bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine
uygun bir müzik çalar. Kendisine eşlik eden kırk davul kırk zurna ile ortalık inlemeye başlar,
böylece "Çayda Çıra" oyununun melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay gelenek halini
almış ve çayda çıra oyunu günümüze kadar oynanıla gelmiştir."
Eskiden kaç-göç olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde
karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir.
Oyun Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda Elazığ dışına da
taşarak Malatya ve Diyarbakır'da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır.
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında
"Şirvan" ya da “Gelin Ağlatma Havası" denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile
başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır.
Oyun 10/8 lik usulde, “Şirvan” makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra,
en az dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tekdizi, bazen de daire şeklinde
oynanmaktadır. Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan
"Çayda Çıra", usul itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usulde bir değişiklik olmamaktadır.
Hem açık, hem de kapalı yerlerde oynanır. Güvey ya da gelin misâfir önüne çıkarılırken
ve de "güvey gezdirmesi" geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana sonbaşı ya da poçik denir.
Sadece halay oyununda "Halaybaşı" ve "Halaysonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak
ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken “Heey, Teey, Tey” diye nara
atılır. Elazığ'ın yörelerinde delikanlıya "Gakkoş" adı verilir. Oyun düğünlerde, dini ve
milli bayramlarda oynanır.
Çayda Çıra Türküsü :
Çayda çıra yanıyor, Yanar çayda çıralar,
Yanıp yanıp sönüyor, Kızlar oyun sıralar.
Yavaş yürü usul bas, Gelin hanım gelirse,
Engeller uyanıyor. Defçi toplar paralar.
Çayda çıra yanıyor, Çayda çıra yanıyor,
Ay tutulmuş sanıyor, Humar göz uyanıyor.
Yavaş oyna güzelim, Fitil çifte yara bir,
Herkes seni tanıyor. Yürek mi dayanıyor.
Çayda çıra yakarım, Çayda çıra yüz çıra,
Yar yoluna bakarım, Yanıyor sıra sıra.
Bir yüz görümlüğüne, Yarim keklik ben şahin,
Beşibirlik takarım. Giderim ardı sıra .
Avreş Oyunu :
"Berber Yaşar" adıyla da tanınan bu oyunun, Elazığ dışında herhangi bir yerde
oynandığına rastlanmamıştır. Oyunun kaynağı Harput'tur. Eskiden asker sevki çok olan Elazığ
ve Harput' ta, askeri hareketlerin taklidi ile ortaya çıkan bu oyun, Elazığ'ın her yerinde oynanır.
Oyunun elli-altmış yıllık bir geçmişi olduğu söylenmektedir. Bugün davul ve klarnetle çalınan
bu oyunun müziği eskiden zurna ile çalınır ve oynanırdı.(Bugün birçok dağ köyümüzde
ve birçok Alevi köyümüzde hâlâ zurna çalınmaktadır.) Esasen Harput'a klarnet girmeden
önce düğünlerin baş sazı zurna idi. Ancak Türkiye'ye girdiği anda Harput’ta da kullanımı
başlayan klarnet zurnayı büyük ölçüde etkileyerek etkinliğinin azalmasına neden olmuştur.
Avreş oyununun türküsü, yoktur. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı
gibi, bu oyun başka bir melodi ile oynanmaz. Oyun müziği önce 6/8 lik usûlde ve ağır tempoda,
sonra 4/4 lük usûlde ve hızlı tempoda oynanır. Makamı İbrahimiyye dir. Tek sıra dizilmek suretiyle
oynanan bu oyun bazen de sağa sola dönmek suretiyle icra edilir. Oyunun öyküsü olmayıp,
oyun figürünü teşkil eden hareketler, daha çok ayaklarda toplanmış, kısmen de başla
yapılmaktadır. Vücudun tabiî hareketlerini ihtiva eden oyun figürleri ile, asker hareketleri taklit
edilmektedir. Oyunda "ha-ha, hey-hey"diye nara atılır. Bu oyun daha ziyade asker
uğurlâmalarında ve düğünlerde oynanır.
Halay Oyunu :
Harput Halayı da denilen bu oyunun varyantları, “Palu” varyantı, İngüzek’te “Karaçor"
denen oyun, Ağın’da “Düz Halay”, Baskil'de Halay, Sivrice'de "Düz Haley” dir.
Oyunun kaynağı Harput’tur ve 200-300 yıldan beri, gençler ve yaşlılar tarafından zevkle
oynanmaktadır. Oyun müziği önce 2/4 lük ve "zazaki" denilen figürde 6/8 lik usûlde
çalınır, makamı İbrahimiyye'dir. Oyun, avuç avuca kenetlenip tutunmak suretiyle tek dizi halinde
oynanır.
Oyunun figürleri ayaklarda toplanmıştır. Daha çok asker uğurlamalarında ve
düğünlerde oynanmaktadır.
Bıçak Oyunu :
Oyun merkez ilçeye bağlı Hankendi (Hanköy) Bucağı'ndan derlenmiştir. Oyunun asıl
kaynağı belli değildir. Bıçak oyunları Türkiye'nin hemen her bölgesinde değişik şekillerde
görülmektedir. Erzurum'da “Hançer Bari”, Karadeniz Bölgesinde de bıçaklarla
çeşitli horonlar oynanmaktadır. Davul ve klarnet eşliğinde oynanan bu oyun türküsü yoktur.
Başka bir melodi ile oynanmadığı gibi, bu oyunun melodisi ile de başka bir oyun oynanmaz.
Oyun, 9/B lik usûlde ve "İbrahimiyye" makamındadır. İki erkek, bir kadın ya da kadın
kılığında bir erkek olmak üzere üç kişi. ile oynanır. Bar özelliği de göstermektedir.
Oyun el ve ayak hareketlerinden oluşur. Taklitli bir oyun değildir. Müzik aynı ölçüyü
sürekli takip eder. Usûlde bir değişiklik olmaz. Mutaassıp yerlerde kızlar ve kadınlar
düğün alanına giremezler; oyunu damdan veya uzak yerlerden seyrederler. Bu yüzden
oyunun seyri değişir.
Oyun araçları, oyuncuların ellerinde bulunan ikişer bıçaktır. Oyuncular bunlarla figürler
yaparlar. Bıçak aralarından geçer, göğüse doğru sallanır. Oyun düğünlerde oynanır, türküsü
yoktur.
Kılıç Kalkan Oyunu :
Eski oyuncular tarafından oynandığı duyulmuş, fakat görülmemiştir. Oyun müziğinin notası
olduğundan, müziği hakkında bilgi edinmek kolaydır. Kaynak kişilerden Tahsin AYIK
kendisiyle görüştüğümüzde, bu oyun hakkında şunları söylemiştir: "Bu oyunu oynayanları
gördüm. Bunlar yaşça bizden daha büyüklerdi. Kılıç ve kalkanları olmadığından ellerindeki
sopaları kılıç, ayakkabılarını kalkan yaparlardı. Sahip çıkılmayan bu oyunumuz maalesef iptal
oldu. "
Delilo Oyunu :
Harput'tan derlenen bu oyuna "Derilo", "Delilo" gibi adlar verilmektedir. Bu oyun halay
bölgesinin hemen her yerinde, birbirine benzer özelliklerle oynanmaktadır. Asıl çıkış kaynağı
konusunda bir yargıya varmak mümkün değildir.
Delilo oyununun 150-200 yıllık bir oyun olduğu söylenmektedir. Oyun, türkülü bir oyun
olup, davul ve klarnet eşliğinde oynanır. Oyunun türküsü oyuncular tarafından söylenir. Bu
oyun, başka bir oyun melodisi ile oynanmaz, bu oyun melodisi ile de başka bir oyun
oynanmaz. 4/4 lük usülde müziği olan oyun, çevre illerdeki "Delilo" oyunlarından biraz daha
ağırdır.
Halk Oyunlarında Kullanılan Giysiler :
“Halk oyunları giysileri genellikle yöreseldir." Kumaşları, şekil ve giyiniş tarzıyla yöreye
has özellikler göstermektedir. Giysilere verilen isimler de farklıdır. Her yöre, belki de şekil ve
kumaş olarak, aynı olan giysilere ayrı isim verir. Giysilerde belirli bir otantik şekil aramak çok
güç ve yanlış bir iştir. Çünkü, kültürün değişkenliği ilkesi çerçevesinde, bir kültür öğesi olan
giysiler de sürekli değişmekte ve belli bir zaman kesitinde mevcut şekli tespit etmek mümkün
olsa bile, o giyside ısrar etmek, oyunlarda o giysileri kullanmak hatalı olur görüşündeyiz.
Tüm halk oyunlarında olduğu gibi Elazığ Halk Oyunlarında da giysilerde bir otantiklik aramak
boşuna emek sarf etmekten başka hiçbir şey olmayacaktır. Ancak, oyun giysileri giyilirken,
belirli bir giysi,
birbiriyle uyum sağlayacak şekilde giyilmeli ve o giysiye uygun aksesuar kullanılmalıdır.
Örneğin, alta yazlık, üste kışlık bir giysi giyilmemelidir. Ya da, bir zıbının üstüne yelek
giyilmemelidir. Kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi, maddi kültür unsuru olan
Elazığ Halk Oyunları giysilerinde de bir değişkenlik görülmektedir.
Günümüzde kullanılan halk oyunları giysilerini üç safhada ele alarak inceleyebiliriz. 1. Evre Erkek Giyimi :
Başa fes takılır, astane mendil büyüklüğünde "Puşu" takılır. Yaşlılar yazma bağlarlar.
Paçaları dar, üst kısmı geniş, beli uçkur ile büzülen çuha şalvar giyilir.
Düz beyaz veya siyah-beyaz renkte çizgili, pamuklu kumaştan, içlik veya giyme
adı verilen bir iç gömlek giyilir. Bu gömlek kollu, yakasız veya hâkim yakadır.
Gömleğin üzerine şalvarın kumaşından "avcı yeleği" denilen bir yelek giyilir.
Bele beyaz ipek veya şa1 adı verilen "acem kuşağı" bağlanır.
Ayağa poçikli çarık ve yün örme çorap giyilir.
1. Evre Kadın Giyimi :
Harput kadınının en eski giysi tipidir. Bu tip giysiyi bugün dahi dağ köylerinde görmek
mümkündür. Yaklaşık 150-200 sene öncesinde bu tip giysi hakimdi. Bu giysi üç
parçadan meydana gelmiştir.
a)- Şalvar
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmakta ve iç kısmı astarlanmaktaydı. Şalvarın boyu
oldukça uzun olup bilek kısımlarına kaytan geçirilmekte ve diz altından bağlanmaktadır.
Böylece şalvar bir etek görünümünde dökümlü olarak ayak bileklerine inmektedir.
Şalvarın bel kısmı da uçkurla büzülmektedir.
b)- İçlik
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmaktaydı. Yakası yuvarlak, önü açık, kopça ile
iliklenmektedir. İçliğin yanları yırtmaçlıdır.
c)- Üçetek
Sim işlemeli, kalın ipekli kumaştan veya kadifeden yapılmaktadır. Kolları uzun,
bilezikli, çok az yırtmaçlıdır. Yırtmaçlı kısım kopçayla tutturulmuştur. Yakası bele kadar
açık,"V" şeklindedir. Belde iki kopça ile "birit" ilikle iliklenmektedir. Belden aşağıya doğru
genişleyen eteğin önü tamamen açıktır. Yanları ise kalça altından yırtmaçlıdır. Böylece
etek üç parça görünümünü almaktadır. Bele "belbağı" bağlanmaktadır.
(Belbağı, üç-dört cm. eninde, tığ işi veya kumaş üzerine işlenmiş kuşaktır.)
Ayakkabı olarak postal, çorap olarak yazın iplik, kışın ise yün çorap giyilmektedir.
Baş süslemesi ise şöyledir: Uzun saçlar ortadan ayrılmakta, arkada küçük parçalara
bölünerek örülmektedir. Yanlarda birer tutam saç, kulak hizasında kesilip, zülüf
bırakılmaktadır. Saç uçlarına "Humpul" denilen saç süslemesi takılmaktadır.
Başa bordo çuhadan fes, fesin üzerine gümüş tepelik konulmaktadır.
Fese tutturulmuş uzun saç görünümünde ipek saçlık mevcuttur.
Fesin alk üzerine oyalı krep bağlanır. Buna yörede "Kıntik" adı verilir.
Bunların üzerine oyalı yazma veya tülbent örtülür.
Oyun giysilerinde kullanılan takılar şunlardır:
Göğüs üzerine çaprazlama dizilen beşibirlik dizisi, camdan bilezik "Şeve" gümüş veya altın
küpe ile yüzük kullanılır.
2. Evre Erkek Giyimi
Birinci safhadaki gibidir. Birinci safhadan farklı olarak ayağa yemeni giyilir.
2. Evre Kadın Giyimi
Bu safhada da birinci safhadaki giysileri görüyoruz. Birinci safhadaki giysilerden
farklı olarak, şalvar üzerine kadifeden, üzeri simli cepken giyilir. Bu safhada üçetek yoktur,
ipek kuşak takılır.
3. Evre Erkek Giyimi
Bu safhada ayağa poçikli kundura giyilir. Cepkende düğme iliğine geçirilmiş köstekli
saat bulunabilir. Mendil olarak düz, beyaz, ipek mendil kullanılır.
3. Evre Kadın Giyimi
Diğer safhalardan farklı olarak, Harput ve Elazığ Fabrikalarında dokunan ve genellikle
simli, ipekli kumaştan entari ve ayağa ise "Kaloş Potin" giyilir.
HALK OYUNLARIMIZIN BUGÜNKÜ DURUMU NEDİR?
Son yıllarda popüler bir hale gelen halk oyunlarımız, uğraşanları, bu konuda çalışanları
ile epeyce ilerleme kaydetmiştir. Bugün artık bütün okullarımızda halk oyunları ekipleri vardır ve
bu ekipler yarışma, şenlik, bayram gibi faaliyetlere katılmaktadırlar. Bunun yanında üniversitelerimizde
bu konuda bilimsel çalışmalarını başlatmışlar, az da olsa ilerleme kaydetmişlerdir
. Bazı devlet kuruluşları da bu konuda ciddi çalışmalar yaparak bu faaliyetlere
devlet desteğini sağlamışlardır.
Bugün artık halk oyunlarımız sosyete toplantılarından tutun da, devlet büyüklerinin, yabancı
devlet adamlarının karşılama törenlerine, turist karşılamalarına kadar birçok yerde rastlanır
ve kullanılır olmuştur. Yarışmalarda, şenlik ve bayramlarda ön planda yer alan halk
oyunlarımız, büyük kitlelere hitap etmeye başlamış, uğraşanları da çok büyük bir topluluk haline
getirmiştir. Bu çalışmalar bu hızıyla devam eder, devlet de bu çalışmalara destek olursa, halk
oyunlarımız daha çok itibar görecek ve sosyal alanda önemli bir yer işgal edecektir.
HALK OYUNLARIMIZ NEREYE GİTMEKTEDİR VE NE OLACAKTIR?
Bugün gösteri sanatları ya da seyirlik sahne sanatları arasında yer alan halk oyunlarımız
doğru bir yolda mıdır? Elbette ki değildir. Yukarıda saydığımız çalışmaları eleştirecek olursak,
halk oyunları faaliyetlerinin sistemsiz ve plansız bir şekilde yürütüldüğü ilk söylenecek söz
olmalıdır.
Bugün artık köy meydanlarında bir düğünde eğlenen halkımız da kendi oynadığı oyunu
terk etmeye, oyunları sahnelenmiş biçimiyle oynamaya başlamıştır. Bu da halkın yaratıcı
değil taklitçi olduğunun bir göstergesidir. Halk oyunlarını da köylerimizde belirli kişiler iyi
oynamaktadırlar. Diğerleri ancak onları taklit etmektedirler. Halk oyunlarımızın bir an evvel
derlenmesi gerekmektedir. "Halk Oyunlarımız ne olacaktır? "sorusuna tutarlı, geçerli bir
cevap vermek mümkün değildir. Bunu tahmin etmek çok güç olduğu gibi, herhangi bir fikir ileri
sürmek de yanlış olur. Ancak, "Halk Oyunlarımız ne olmalıdır, hangi çalışmalarla, bu
konuda neler yapılmalıdır?" sorularına verilecek cevap ise; sistemli, bilimsel çalışmalarla
gerekli araştırmalar yapılıp, oyunlarımızı belli bir yöne kanalize etmek gereklidir.
Ülkemizin kültür planlamasında halk oyunlarımız gereken yerini almalı ve bu faaliyetler daha
geniş kitlelere yaygınlaştırılmalıdır.
Elazığ Halk Oyunlarını, oyun bölgelerinden "Halay Bölgesi" içinde ele almak gerekir.
Elazığ oyunları içinde "Bar" özelliği gösteren oyunlar varsa da bunlar çok azdır.
Elazığ Halk Oyunları “Halay Bölgesi" içinde hareketlilik açısından diğer il ve bölgelere
göre ağır ve estetiktir. Az miktarda, çok hareketli oyunlar da vardır. Oyun tempolarını incelediğimiz
zaman bu özellik hemen göze çarpmaktadır. Oyunlar "Halay Bölgesindeki diğer oyunlara nazaran
müzik ve oyun figürleri açısından ayrıcalık gösterir. Öyle sanıyoruz ki, bu ayrıcalık
Elazığ Halk Müziğinin, daha ziyade Türk Sanat Müziğine yatkın olmasından ve müziğin klasik
sazlarla icra edilmesinden ileri gelmektedir. Müzikteki bu ayrıcalık, oyun müziklerinin zengin
bölümlere sahip olmasında, oyunlarda ise zengin figürlere sahip olmasında gözlenmektedir
. Ayrıca her yörede görülmeyen, her oyun formuna (figürüne, kalıbına) karşılık bir müzik
formunun bulunması da kayda değer bir durumdur.
Elazığ Halk Oyunları, genel olarak "tatlı sert" bir karaktere sahiplerdir. Erkek oyunları biraz
daha sert ancak estetik, kadın ve kız oyunları ise biraz daha yumuşak ve tatlıdır. Komşu
vilayetimiz olan Diyarbakır’ın halayında görülen sertlik, Elazığ halayında mevcut değildir.
Ondaki sertlik ve figür azlığına karşılık, diğerinde (Elazığ Halayında) tatlı sertlik ve figür
zenginliği şeklindedir.
Altmışa yakın Elazığ oyunu vardır. Ancak, bugün yaşayan oyunların adedi yirmi - yirmi beş
kadardır. Bu oyunların birkaç tanesini oynanış biçimi ve özellikleriyle birlikte anlatacağız.
ÇAYDA ÇIRA OYUNU
Bu oyun, Elazığ’ın Harput Bucağından derlenmiştir. Oyun "Mumlu Dans" namıyla
dünyaca tanınmaktadır. ”Çayda Çıra” oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak, bunlar
dilden dile dolaşan çeşitli halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan
efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır.
Oyun, orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır. Araştırmamızda
halk arasında söylenen çeşitli efsaneler tespit ettik. Bunlardan bir örnek: Efsaneye göre
Hazar Gölü kenarında bir köyde birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin
buluşma yerine gidebilmesi için gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma gece
olduğundan, kız çıra (Dındik) yakarak gence yerini belli etmektedir. Genç ise, ışığa doğru
yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadır.
Bu durumu sezen kızın babası, buluşmanın yapılacağı bir gün erkeğin yüzerek gölün
ortalarına geldiği sıralarda çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına sebep olur.
Bunu fark eden kız da kendini suya atar, o da kaybolur.
Bunun üzerine bütün köylü toplanarak ellerindeki "Çıra" larla iki sevgiliyi aramaya başlarlar.
Efsaneye göre, bu olay üzerine ağıtlar yakılmış, türküler söylenmiş ve çıra ile arama olayı
oyunlaşarak günümüze kadar gelmiştir. (Benzer bir efsane de Van yöresindeki “AHTAMARA”
efsanesidir.)
Altınova'da yapılan görkemli bir düğünde geleneksel bir biçimde çay kenarında
kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, Somat'lar kurulmuş ve düğün bütün
coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan Pembe HAN
tabaklara çıralar, mumlar diktirip gençlerin ellerine vermiş ve önde kendisi olmak üzere
yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir biçimde girmişlerdir. Bu buluşun mükemmelliği
karşısında aşka gelen "Zurnacı Başı”, ellerindeki tabaklarla ortalığı bir anda gündüze çeviren,
bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine uygun bir müzik çalar. Kendisine
eşlik eden kırk davul kırk zurna ile ortalık inlemeye başlar, böylece "Çayda Çıra" oyununun
melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay gelenek halini almış ve çayda çıra oyunu günümüze
kadar oynanıla gelmiştir."
Eskiden kaç-göç olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma
oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir. Oyun
Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda Elazığ dışına da taşarak
Malatya ve Diyarbakır'da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır.
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında
"Şirvan" ya da “Gelin Ağlatma Havası" denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile
başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır. Oyun
10/8 lik usulde, “Şirvan” makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra, en az
dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tekdizi, bazen de daire şeklinde oynanmaktadır.
Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan "Çayda Çıra",
usul itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usulde bir değişiklik olmamaktadır. Hem açık, hem
de kapalı yerlerde oynanır. Güvey ya da gelin misâfir önüne çıkarılırken ve de "güvey gezdirmesi"
geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana sonbaşı ya da poçik denir.
Sadece halay oyununda "Halaybaşı" ve "Halaysonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve
içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken “Heey, Teey, Tey” diye nara
atılır. Elazığ'ın yörelerinde delikanlıya "Gakkoş" adı verilir. Oyun düğünlerde, dini ve milli
bayramlarda oynanır.
Çayda Çıra Türküsü :
Çayda çıra yanıyor, Yanar çayda çıralar,
Yanıp yanıp sönüyor, Kızlar oyun sıralar.
Yavaş yürü usul bas, Gelin hanım gelirse,
Engeller uyanıyor. Defçi toplar paralar.
Çayda çıra yanıyor, Çayda çıra yanıyor,
Ay tutulmuş sanıyor, Humar göz uyanıyor.
Yavaş oyna güzelim, Fitil çifte yara bir,
Herkes seni tanıyor. Yürek mi dayanıyor.
Çayda çıra yakarım, Çayda çıra yüz çıra,
Yar yoluna bakarım, Yanıyor sıra sıra.
Bir yüz görümlüğüne, Yarim keklik ben şahin,
Beşibirlik takarım. Giderim ardı sıra .
Avreş Oyunu :
"Berber Yaşar" adıyla da tanınan bu oyunun, Elazığ dışında herhangi bir yerde
oynandığına rastlanmamıştır. Oyunun kaynağı Harput'tur. Eskiden asker sevki çok olan Elazığ
ve Harput' ta, askeri hareketlerin taklidi ile ortaya çıkan bu oyun, Elazığ'ın her yerinde oynanır.
Oyunun elli-altmış yıllık bir geçmişi olduğu söylenmektedir. Bugün davul ve klarnetle çalınan
bu oyunun müziği eskiden zurna ile çalınır ve oynanırdı.(Bugün birçok dağ köyümüzde ve
birçok Alevi köyümüzde hâlâ zurna çalınmaktadır.) Esasen Harput'a klarnet girmeden önce
düğünlerin baş sazı zurna idi. Ancak Türkiye'ye girdiği anda Harput’ta da kullanımı başlayan
klarnet zurnayı büyük ölçüde etkileyerek etkinliğinin azalmasına neden olmuştur.
Avreş oyununun türküsü, yoktur. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı
gibi, bu oyun başka bir melodi ile oynanmaz. Oyun müziği önce 6/8 lik usûlde ve ağır tempoda,
sonra 4/4 lük usûlde ve hızlı tempoda oynanır. Makamı İbrahimiyye dir. Tek sıra dizilmek suretiyle
oynanan bu oyun bazen de sağa sola dönmek suretiyle icra edilir. Oyunun öyküsü olmayıp,
oyun figürünü teşkil eden hareketler, daha çok ayaklarda toplanmış, kısmen de başla
yapılmaktadır. Vücudun tabiî hareketlerini ihtiva eden oyun figürleri ile, asker hareketleri taklit
edilmektedir. Oyunda "ha-ha, hey-hey"diye nara atılır. Bu oyun daha ziyade asker
uğurlâmalarında ve düğünlerde oynanır.
Halay Oyunu :
Harput Halayı da denilen bu oyunun varyantları, “Palu” varyantı, İngüzek’te “Karaçor"
denen oyun, Ağın’da “Düz Halay”, Baskil'de Halay, Sivrice'de "Düz Haley” dir.
Oyunun kaynağı Harput’tur ve 200-300 yıldan beri, gençler ve yaşlılar tarafından zevkle
oynanmaktadır. Oyun müziği önce 2/4 lük ve "zazaki" denilen figürde 6/8 lik usûlde
çalınır, makamı İbrahimiyye'dir. Oyun, avuç avuca kenetlenip tutunmak suretiyle tek dizi halinde
oynanır.
Oyunun figürleri ayaklarda toplanmıştır. Daha çok asker uğurlamalarında ve
düğünlerde oynanmaktadır.
Bıçak Oyunu :
Oyun merkez ilçeye bağlı Hankendi (Hanköy) Bucağı'ndan derlenmiştir. Oyunun asıl
kaynağı belli değildir. Bıçak oyunları Türkiye'nin hemen her bölgesinde değişik şekillerde
görülmektedir. Erzurum'da “Hançer Bari”, Karadeniz Bölgesinde de bıçaklarla
çeşitli horonlar oynanmaktadır. Davul ve klarnet eşliğinde oynanan bu oyun türküsü yoktur.
Başka bir melodi ile oynanmadığı gibi, bu oyunun melodisi ile de başka bir oyun oynanmaz.
Oyun, 9/B lik usûlde ve "İbrahimiyye" makamındadır. İki erkek, bir kadın ya da kadın kılığında
bir erkek olmak üzere üç kişi. ile oynanır. Bar özelliği de göstermektedir. Oyun el ve ayak
hareketlerinden oluşur. Taklitli bir oyun değildir. Müzik aynı ölçüyü sürekli takip eder. Usûlde
bir değişiklik olmaz. Mutaassıp yerlerde kızlar ve kadınlar düğün alanına giremezler; oyunu d
amdan veya uzak yerlerden seyrederler. Bu yüzden oyunun seyri değişir.
Oyun araçları, oyuncuların ellerinde bulunan ikişer bıçaktır. Oyuncular bunlarla figürler y
aparlar. Bıçak aralarından geçer, göğüse doğru sallanır. Oyun düğünlerde oynanır, türküsü
yoktur.
Kılıç Kalkan Oyunu :
Eski oyuncular tarafından oynandığı duyulmuş, fakat görülmemiştir. Oyun müziğinin notası
olduğundan, müziği hakkında bilgi edinmek kolaydır. Kaynak kişilerden Tahsin AYIK
kendisiyle görüştüğümüzde, bu oyun hakkında şunları söylemiştir: "Bu oyunu oynayanları
gördüm. Bunlar yaşça bizden daha büyüklerdi. Kılıç ve kalkanları olmadığından ellerindeki
sopaları kılıç, ayakkabılarını kalkan yaparlardı. Sahip çıkılmayan bu oyunumuz maalesef iptal
oldu. "
Delilo Oyunu :
Harput'tan derlenen bu oyuna "Derilo", "Delilo" gibi adlar verilmektedir. Bu oyun halay
bölgesinin hemen her yerinde, birbirine benzer özelliklerle oynanmaktadır. Asıl çıkış kaynağı
konusunda bir yargıya varmak mümkün değildir.
Delilo oyununun 150-200 yıllık bir oyun olduğu söylenmektedir. Oyun, türkülü bir oyun
olup, davul ve klarnet eşliğinde oynanır. Oyunun türküsü oyuncular tarafından söylenir. Bu oyun,
başka bir oyun melodisi ile oynanmaz, bu oyun melodisi ile de başka bir oyun oynanmaz.
4/4 lük usülde müziği olan oyun, çevre illerdeki "Delilo" oyunlarından biraz daha ağırdır.
Halk Oyunlarında Kullanılan Giysiler :
“Halk oyunları giysileri genellikle yöreseldir." Kumaşları, şekil ve giyiniş tarzıyla yöreye
has özellikler göstermektedir. Giysilere verilen isimler de farklıdır. Her yöre, belki de şekil ve
kumaş olarak, aynı olan giysilere ayrı isim verir. Giysilerde belirli bir otantik şekil aramak çok
güç ve yanlış bir iştir. Çünkü, kültürün değişkenliği ilkesi çerçevesinde, bir kültür öğesi olan
giysiler de sürekli değişmekte ve belli bir zaman kesitinde mevcut şekli tespit etmek mümkün
olsa bile, o giyside ısrar etmek, oyunlarda o giysileri kullanmak hatalı olur görüşündeyiz.
Tüm halk oyunlarında olduğu gibi Elazığ Halk Oyunlarında da giysilerde bir otantiklik aramak boşuna
mek sarf etmekten başka hiçbir şey olmayacaktır. Ancak, oyun giysileri giyilirken, belirli bir
giysi, birbiriyle uyum sağlayacak şekilde giyilmeli ve o giysiye uygun aksesuar kullanılmalıdır.
Örneğin, alta yazlık, üste kışlık bir giysi giyilmemelidir. Ya da, bir zıbının üstüne yelek
giyilmemelidir. Kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi, maddi kültür unsuru olan
Elazığ Halk Oyunları giysilerinde de bir değişkenlik görülmektedir.
Günümüzde kullanılan halk oyunları giysilerini üç safhada ele alarak inceleyebiliriz. 1. Evre Erkek Giyimi :
Başa fes takılır, astane mendil büyüklüğünde "Puşu" takılır. Yaşlılar yazma bağlarlar.
Paçaları dar, üst kısmı geniş, beli uçkur ile büzülen çuha şalvar giyilir.
Düz beyaz veya siyah-beyaz renkte çizgili, pamuklu kumaştan, içlik veya giyme adı verilen
bir iç gömlek giyilir. Bu gömlek kollu, yakasız veya hâkim yakadır.
Gömleğin üzerine şalvarın kumaşından "avcı yeleği" denilen bir yelek giyilir.
Bele beyaz ipek veya şa1 adı verilen "acem kuşağı" bağlanır. Ayağa poçikli çarık ve yün örme
çorap giyilir.
1. Evre Kadın Giyimi :
Harput kadınının en eski giysi tipidir. Bu tip giysiyi bugün dahi dağ köylerinde görmek
mümkündür.
Yaklaşık 150-200 sene öncesinde bu tip giysi hakimdi. Bu giysi üç parçadan meydana gelmiştir.
a)- Şalvar
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmakta ve iç kısmı astarlanmaktaydı. Şalvarın boyu oldukça
uzun olup bilek kısımlarına kaytan geçirilmekte ve diz altından bağlanmaktadır. Böylece şalvar
bir etek görünümünde dökümlü olarak ayak bileklerine inmektedir. Şalvarın bel kısmı
da uçkurla büzülmektedir.
b)- İçlik
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmaktaydı. Yakası yuvarlak, önü açık, kopça ile iliklenmektedir.
İçliğin yanları yırtmaçlıdır.
c)- Üçetek
Sim işlemeli, kalın ipekli kumaştan veya kadifeden yapılmaktadır. Kolları uzun, bilezikli,
çok az yırtmaçlıdır. Yırtmaçlı kısım kopçayla tutturulmuştur. Yakası bele kadar açık,"V"
şeklindedir. Belde iki kopça ile "birit" ilikle iliklenmektedir. Belden aşağıya doğru genişleyen
eteğin önü tamamen açıktır. Yanları ise kalça altından yırtmaçlıdır. Böylece etek üç parça
görünümünü almaktadır. Bele "belbağı" bağlanmaktadır.(Belbağı, üç-dört cm. eninde, tığ işi
veya kumaş üzerine işlenmiş kuşaktır.) Ayakkabı olarak postal, çorap olarak yazın iplik, kışın
ise yün çorap giyilmektedir.
Baş süslemesi ise şöyledir: Uzun saçlar ortadan ayrılmakta, arkada küçük parçalara
bölünerek örülmektedir. Yanlarda birer tutam saç, kulak hizasında kesilip, zülüf bırakılmaktadır
. Saç uçlarına "Humpul" denilen saç süslemesi takılmaktadır. Başa bordo çuhadan fes, fesin
üzerine gümüş tepelik konulmaktadır. Fese tutturulmuş uzun saç görünümünde ipek saçlık
mevcuttur. Fesin alk üzerine oyalı krep bağlanır. Buna yörede "Kıntik" adı verilir. Bunların üzerine
oyalı yazma veya tülbent örtülür.
Oyun giysilerinde kullanılan takılar şunlardır: Göğüs üzerine çaprazlama dizilen
beşibirlik dizisi, camdan bilezik "Şeve" gümüş veya altın küpe ile yüzük kullanılır.
2. Evre Erkek Giyimi
Birinci safhadaki gibidir. Birinci safhadan farklı olarak ayağa yemeni giyilir.
2. Evre Kadın Giyimi
Bu safhada da birinci safhadaki giysileri görüyoruz. Birinci safhadaki giysilerden farklı olarak,
şalvar üzerine kadifeden, üzeri simli cepken giyilir. Bu safhada üçetek yoktur, ipek kuşak takılır.
3. Evre Erkek Giyimi
Bu safhada ayağa poçikli kundura giyilir. Cepkende düğme iliğine geçirilmiş köstekli saat
bulunabilir. Mendil olarak düz, beyaz, ipek mendil kullanılır.
3. Evre Kadın Giyimi
Diğer safhalardan farklı olarak, Harput ve Elazığ Fabrikalarında dokunan ve genellikle simli,
ipekli kumaştan entari ve ayağa ise "Kaloş Potin" giyilir.
HALK OYUNLARIMIZIN BUGÜNKÜ DURUMU NEDİR?
Son yıllarda popüler bir hale gelen halk oyunlarımız, uğraşanları, bu konuda çalışanları ile
epeyce ilerleme kaydetmiştir. Bugün artık bütün okullarımızda halk oyunları ekipleri vardır
ve bu ekipler yarışma, şenlik, bayram gibi faaliyetlere katılmaktadırlar. Bunun yanında
üniversitelerimizde bu konuda bilimsel çalışmalarını başlatmışlar, az da olsa ilerleme
kaydetmişlerdir.
Bazı devlet kuruluşları da bu konuda ciddi çalışmalar yaparak bu faaliyetlere
devlet desteğini sağlamışlardır.
Bugün artık halk oyunlarımız sosyete toplantılarından tutun da, devlet büyüklerinin,
yabancı devlet adamlarının karşılama törenlerine, turist karşılamalarına kadar birçok yerde
rastlanır ve kullanılır olmuştur. Yarışmalarda, şenlik ve bayramlarda ön planda yer alan
halk oyunlarımız, büyük kitlelere hitap etmeye başlamış, uğraşanları da çok büyük bir
topluluk haline getirmiştir. Bu çalışmalar bu hızıyla devam eder, devlet de bu çalışmalara
destek olursa, halk oyunlarımız daha çok itibar görecek ve sosyal alanda önemli bir yer işgal
edecektir.
HALK OYUNLARIMIZ NEREYE GİTMEKTEDİR VE NE OLACAKTIR?
Bugün gösteri sanatları ya da seyirlik sahne sanatları arasında yer alan halk oyunlarımız doğru
bir yolda mıdır? Elbette ki değildir. Yukarıda saydığımız çalışmaları eleştirecek olursak, halk
oyunları faaliyetlerinin sistemsiz ve plansız bir şekilde yürütüldüğü ilk söylenecek söz olmalıdır.
Bugün artık köy meydanlarında bir düğünde eğlenen halkımız da kendi oynadığı oyunu
terk etmeye, oyunları sahnelenmiş biçimiyle oynamaya başlamıştır. Bu da halkın yaratıcı
değil taklitçi olduğunun bir göstergesidir. Halk oyunlarını da köylerimizde belirli kişiler iyi
oynamaktadırlar. Diğerleri ancak onları taklit etmektedirler. Halk oyunlarımızın bir an evvel
derlenmesi gerekmektedir. "Halk Oyunlarımız ne olacaktır? "sorusuna tutarlı, geçerli bir
cevap vermek mümkün değildir. Bunu tahmin etmek çok güç olduğu gibi, herhangi bir fikir ileri
sürmek de yanlış olur. Ancak, "Halk Oyunlarımız ne olmalıdır, hangi çalışmalarla, bu
konuda neler yapılmalıdır?" sorularına verilecek cevap ise; sistemli, bilimsel çalışmalarla
gerekli araştırmalar yapılıp, oyunlarımızı belli bir yöne kanalize etmek gereklidir.
Ülkemizin kültür planlamasında halk oyunlarımız gereken yerini almalı ve bu faaliyetler daha
geniş kitlelere yaygınlaştırılmalıdır.